Hangi yok dibine çökerken vücut verecek toprak, keyifli entrikalar diyarına doğan taze bebeğe? Parmakların derin çöllerde yabancılık çekecek bebek. Ellerin kumları arar senin. Ellerin neyi bulacağını bilmez. Neyi aradığını bile bilmez. Karakterin eline tutuşturulanlardır. Sen hayvanlar arasında en bahtsızı oldun. Sen konuksevmez çöllere doğdun.
Hepimiz teker teker delice savruluruz, bunu sevemeyiz. Savruluşta paniktir esas olan diye inanır korkak. Ensesinde panikten başka bir şey bulamayarak. Rüzgara binmeyi bilmeyendir kendisi. Rüzgara binene nefestir doğadan gelen her esiş oysa ki.
Arakladığımı sanıp mutlu olduğum her uyku, fark ediyorum ki hiç benimsenmemiş. Fırsat ve tilkilik sandığım her çalış, bitkin bir sona dönüşüyor böylece ve öylece. Bunlar rüzgara binmek şöyle dursun, rüzgarı yutup boğulduğum anlar.
Boğuldum demelerin hepsi hiçbir yere uyamayıştan ibaret. Artık bir yere uyamayacak hale gelmesi zihnin. Sağladığı son uyumları da geri dönüşüme atar hiç olmazsa. Geri dönüşüm, seri ölüşüm. Delirmenin akıntısına gür çağlar. Delirmenin nehrinde de iki kere yıkanılmıyor, Heraklit'e söyleyin haberi olsun. Nehirlere atlayıp durmasın.
Ne çiçek ölür, ne su kurur sevgi sahibi toprakların koynunda. Rızasız varlığım olsa olsa dikenlerin içinde bir pamuk. Bilinçsiz akan bir ezelilik. Öylesine bir orada bulunuş hayat diye ağza tıkılan bu saman. Bildiğimi sandığım her şey, aklımdaki bıçaklı yatağa uzanır benimle birlikte. Gördüklerim bana en ait olmayandır.