14 Aralık 2020 Pazartesi

Büyük'ün Ölümü




"Bunu böyle yap"

Bu bir öğüttür. Birine bir şeyi belli bir şekilde yapmasını söylemek çok kolaydır. 

"Onu öyle yapma."

Bu bir nasihattir. Birine bir şeyi belli bir şekilde yapmamasını söylemek çok kolaydır. 

"Bence böyle yap."

Bu bir tavsiyedir. Birine bir şeyi yalnızca kendi yaptığınız gibi yapmasını söylemek çok kolaydır. 



Tek taraflı oklara benzeyen sözlerdir tüm bunlar. Tavsiyeler, dört nala savrulur tavsiyecinin dilinden. Herkesin ağzında milyonlarca tavsiye vardır. Öğüt, öğüdü veren kişiyi rahatlatır. Üstün konumdadır artık öğütçü. Yukarıdadır çünkü eyleme ve söze yön verir. Bir tür egosantrik ilaçtır öğüt vermek. Nasihat eden kendi hatasını unutmuş gibidir. Öyle bir ifade takınır ki suratına bazen, vahiy defterinden satırlar okuyor gibi dalgalanır sedası.


Büyükler, öğüt vere vere benliklerini unuturlar ve bir gün geri döndürülemeyen bu içsel metamorfozu yaşarlar. Bu yavaş ama kimyasal dönüşümü fark etmezler bile.  


O katılaşma gelip çattığında, birer öğüt, tavsiye ve nasihat makinesine dönüşürler. Kayalardan sonsuzca akan su kaynakları, ışığı ve sıcaklığı hiç inmeyen cömert güneş ya da maden hacmi ebediyete kadar azalmayan bir altın cevheridirler artık. Hayat adeta bitmiştir. Tüm gizemler açıklanmış, tüm amaçlar elde edilmiş, öyle ya da böyle kaderin çizdiği yollardan geçilmiş, hayat karşısında artık ilerlemeye gerek olunmayan bir noktaya gelinmiştir. Büyüklerin heykelleşmeleri, işte bu aşamada kendini gösterir. Geçmişle bağlarını koparmaları, onlara yöneltilen hiçbir eleştiriyi anlayamamaları ve tüm duyu organlarını dışarıya kapatmaları bundandır. 


Sırada son aşama başlamıştır. Bu birikimi yutturacak bir insan yığını gerekmektedir. Yoksa büyüklüğün ne önemi vardır? Milyonlarca yeni doğmuş bebek, onlarca milyon çocuk, yüzlerce milyon ergen ve genç insan, yeryüzünde öğüt, tavsiye ve nasihat kurşununa dizilmek için salınıyorlardır.  O mükemmel mertebeye ebediyete kadar kapak atmış olan, ruhları bile tecrübeyle yıkanmış büyüklerimizin gözünde kurallara karşı gelen bu dev kitle, adeta bilgisizliğin anarşizm dolu çaresiz başkaldırısıdır. Tecrübesiz, amatör ve hayatı bilmeyen çaylaklardır onlar. Yön verilmesi gereken bozuk sarkaçlar gibidirler. 




Sonra bir gün "büyük", gözlerini bir noktaya dikmiş, kalp atışlarını bile duyabilecek sessizlikte ve yalnızlıkta buluverir kendini. Bu neyin nesidir? Neyin fark edilişidir? Yoksa, çok daha korkunç bir şekilde, bu bir aydınlanma mıdır? 



Ne yazıktır ki hayatta gaddar bir denge vardır : bir zihnin uyuşukluk süresi ne kadar uzunsa, aydınlanması da o kadar sarsıcı ve dehşetli olur. Büyüğün zihni bir anda çalkalanır, kanı pişmanlığın ezgisiyle dolar. Herkesi ziyaret eden gerçeklik, o gerçek son durak,  gelmiştir. Ölüm. 




O an...


Gözlerini umutsuzca tavana diker "büyük". Nasihatleri onu terk etmiştir. Öğütleri cenazesine katılmayacaktır. Tavsiyeleri ise halini merak bile etmiyordur. Gözlerini tavandan indirip bu kez yere  gömer "büyük". Arınmış bir benliktir, sahip olduğu tek şey. Dört nala savurduğu cümlelerinin tamamı sırt çevirmiştir ona. En iyi ve belki de tek arkadaşları olan cümleleri. Tüm acımasızlığı, sonsuzluğu, güzelliği, eşsizliği, iğrençliği, yıkıcılığı, muhteşemliği ve tarafsızlığıyla, doğa anayı bile hayrete uğratabilecek bir ölümdür yaşanan şimdi.






Büyük'ün ölümü. Gerçek adıyla:


"Yaşayan Ölü'nün ölümü."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsan

Öğrendikleri ve ezberleriyle burada.
“I think... if it is true that there are as many minds as there are heads, then there are as many kinds of love as there are hearts.”
― Leo Tolstoy, Anna Karenina

“The mind is not a vessel to be filled, but a fire to be kindled.”
― Plutarch

“Your mind is working at its best when you're being paranoid. You explore every avenue and possibility of your situation at high speed with total clarity.”
― Banksy

“The face is a picture of the mind with the eyes as its interpreter.”
― Marcus Tullius Cicero

“Biology gives you a brain. Life turns it into a mind.”
― Jeffrey Eugenides