Soru : (Ya) X olmasa ben ne yapardım ?
Sanrı : (Keşke) X olsa iyi olurdu.
Cevap : ∞ ∞ ∞ ∞ ∞ ∞ ∞ ∞ ∞ ∞ (yokluk)
Dikkatli bakılırsa aslında bu soruya cevap verilmez ve verilemeyecektir.
X'in olmadığı bir olaylar dizisinde bu soru asla sorulamayacaktır. Bu ihtimalin asla bilinemeyeceği tartışması kenarda dursun, birey bu soruyu ancak X'in gerçekleştiği olaylar dizisinde sorabilmiştir. X'in olmamış olmasını kurgulamak, bu soruyu soran zihni inşa eden, birbirine geçişmiş olaylar dizisinde bir oyuk açmaktır. Bu, zamanı kırmak olur. Dahası, X'in olmadığı bir akışı kurgulayabilen güncel hali bizzat X'in olmamasına bağlı olarak ortaya çıkmış olabilir.
Bu konu yalnızca olumsuzlama için değil, bir şeyleri geçmişe yerleştirerek 'var etme' olan keşke yapısı ile de aynı açmaza girer.
Keşke o zaman da böyle düşünebilseydim.
Bugünkü aklım olsa asla onu seçmezdim.
Aslında bu denklemde, ayın her günü farklı işleyen bir akıldan söz etmiyoruz. 'Bugünkü aklım' dediğimiz şey, birbirini takip eden birikimsel deneyimlerdir. Burada bilgiyi işlemleme kuramını anımsamak gerekir : yeni bir bilgi, eski bilgiler ile ilişki kurma yoluyla beyne yerleştirilir. Dolayısıyla unuttum dediklerinize dönüp bir bakın. Unuttuklarımız, yeterince ilişkilendiremediklerimizden ibarettir. Bu sebeple bazı şeyleri unutmak önceleri imkansız gibi görünür. Çünkü o nesne, kişi, olay veya his, kısacası o tecrübe her neyse, long term memory içinde milyarlarca nöronu kasıp kavurabilen kolonları sarmalamış haldedir. Yine tam da bu yüzden, bazı insanlar bazı insanlar için intihar ederler.
Otomatize halde beyinciğe gömülü motor korteks yetileri haricinde bireyin teknoloji, emlak veya moda-makyaj bilgileri, sinaptik bağlantıları kurulmuş ve long term memory'e aktarılmış kodlamalardır. Yukarıdaki ifadelere geri dönmeden önce şu trajikomediye değinmeden olmaz :
"Ben bu hayatta hiç keşke demedim." = "Ben tanrıyım."
Bana kalırsa tanrılar bile tanrı olduklarına pişman olmuşlardır. Doğaçlama sorularımı aktarırken durduk yere dev bir dosya daha açtım: Tanrılar keşke derse ne olacaktır? Diyemez mi yoksa?
X'in olmadığı bir olaylar dizisinde bu soru asla sorulamayacaktır. Bu ihtimalin asla bilinemeyeceği tartışması kenarda dursun, birey bu soruyu ancak X'in gerçekleştiği olaylar dizisinde sorabilmiştir. X'in olmamış olmasını kurgulamak, bu soruyu soran zihni inşa eden, birbirine geçişmiş olaylar dizisinde bir oyuk açmaktır. Bu, zamanı kırmak olur. Dahası, X'in olmadığı bir akışı kurgulayabilen güncel hali bizzat X'in olmamasına bağlı olarak ortaya çıkmış olabilir.
Bu konu yalnızca olumsuzlama için değil, bir şeyleri geçmişe yerleştirerek 'var etme' olan keşke yapısı ile de aynı açmaza girer.
Keşke o zaman da böyle düşünebilseydim.
Bugünkü aklım olsa asla onu seçmezdim.
Aslında bu denklemde, ayın her günü farklı işleyen bir akıldan söz etmiyoruz. 'Bugünkü aklım' dediğimiz şey, birbirini takip eden birikimsel deneyimlerdir. Burada bilgiyi işlemleme kuramını anımsamak gerekir : yeni bir bilgi, eski bilgiler ile ilişki kurma yoluyla beyne yerleştirilir. Dolayısıyla unuttum dediklerinize dönüp bir bakın. Unuttuklarımız, yeterince ilişkilendiremediklerimizden ibarettir. Bu sebeple bazı şeyleri unutmak önceleri imkansız gibi görünür. Çünkü o nesne, kişi, olay veya his, kısacası o tecrübe her neyse, long term memory içinde milyarlarca nöronu kasıp kavurabilen kolonları sarmalamış haldedir. Yine tam da bu yüzden, bazı insanlar bazı insanlar için intihar ederler.
Otomatize halde beyinciğe gömülü motor korteks yetileri haricinde bireyin teknoloji, emlak veya moda-makyaj bilgileri, sinaptik bağlantıları kurulmuş ve long term memory'e aktarılmış kodlamalardır. Yukarıdaki ifadelere geri dönmeden önce şu trajikomediye değinmeden olmaz :
"Ben bu hayatta hiç keşke demedim." = "Ben tanrıyım."
Bana kalırsa tanrılar bile tanrı olduklarına pişman olmuşlardır. Doğaçlama sorularımı aktarırken durduk yere dev bir dosya daha açtım: Tanrılar keşke derse ne olacaktır? Diyemez mi yoksa?
Buna başka bir yazıda bakacağım.
Bu toplara şimdi girmeyeceğim. Sorun, gerçeğin kaderde aranmasıdır. Kurtarıcı olanın "alın yazgısı" ya da "kader" olduğunun sanılmasıdır. Gerçek, kader denen, determinizmin fanatiklik dorukları çıktığı bu anlaşılmaz olguda aranamaz. Fanatik bir kaderci olan kişi, olayları diyalektik mercekte göremeyecektir. Buradaki diyalektik, her olayın kronolojik olarak birbirine bağlı ve evrimsel gelişimini ifade eder. Olayları yalnızca düşünsel kafesler içinde değerlendirecek olan kadercinin, günün her saati "keşke" ve "xxx olmasaydı" naraları ile gezmesi şaşırılacak bir şey değildir haliyle.
Bir hata yaparız. Sonra 'keşke' deriz. Hatadan ders almış halimizle olaylar dizininde henüz hata yapmadığımız noktaya geri dönmek için kavrulur ve tecrübelerimizde bir bükülme yaratmak isteriz. Bugünkü tüm akıl ve onun yakıtı olan bilgi, halihazırda yapılan seçimlerle oluşur derken kendi kafamıza tokmakla vurmak icap eder diye bir şey kastetmesem de, yalnızca şunu görebilmek dingin hissettirebilir :
En iyi yol haritası, bütün yanlış yollara girilerek oluşturulur. Mesele şu ki özlediğiniz geçmişi, zaten yaptığınız hata sayesinde fark edebiliyorsunuz. Yaptığınız hatanın gerçekleşme sebebi, özlediğiniz o geçmişteki 'ben' in kararıdır. Çünkü yakınıp durulan hatayı bir tek o anki o ben yapabilirdi. O da yaptı. O hatayı yapmasaydı, hatayı yapmamış olduğunuz kurgusal alternatifinizi düşleyemeyecektiniz bile.
-fin
En iyi yol haritası, bütün yanlış yollara girilerek oluşturulur. Mesele şu ki özlediğiniz geçmişi, zaten yaptığınız hata sayesinde fark edebiliyorsunuz. Yaptığınız hatanın gerçekleşme sebebi, özlediğiniz o geçmişteki 'ben' in kararıdır. Çünkü yakınıp durulan hatayı bir tek o anki o ben yapabilirdi. O da yaptı. O hatayı yapmasaydı, hatayı yapmamış olduğunuz kurgusal alternatifinizi düşleyemeyecektiniz bile.
-fin