Mutluluk açlığı, mutluluk arandıkça var olur.
İstemek, mutluluğun en büyük düşmanıdır.
Budizm insanın sonsuz isteklerle kıvranan yapısını bilerek
şunu söyler : "bir şey istemek her ne olursa olsun kötüdür." çünkü
bir şey isteyen kişi, diyelim ki bir eşya olsun, bu eşyayı elde edemedikçe onun
peşinde divane olacaktır. Diğer seçenek ise onu elde etmesidir. Didinerek elde
ettikten sonra bu kez onu elde tutma sorunu doğar. Değerli bir şeye sahip olan
insan bu kez onu diğer insanlara karşı korumalıdır. Daha da kötüsü vardır.
İnsan zamanla her şeyden sıkılır. Zamanla sıradanlaşmayan
tek şey, zamanın kendisidir. Atasözü bile "bal yiyen baldan bıkar"
der. Dolayısıyla, hem bir şeyi elde edememek hem de onu elde ettikten sonra korumak
zorunda kalmak, sonsuz yoruculuktadır. Koruma riski yoksa, bahsettiğim gibi 'sıkılma'
sorunu vardır. Sözün özü, bir şeyi isteme eylemi önünde sonunda acıyı beraberinde
getirecektir.
Çıkar yol şükürcülük değildir. Şükretmenin yarattığı uçsuz bucaksız pasifliğe morfin bağımlıları gibi tutulmuş onlarca insan tanıdım. Kişi en azından neyi
istediğine karar verebilir. Tabi isteklerinin kendisine ait olduğu adlı rüyasından hala uyanmamışsa. Çünkü kendi(!) isteklerinin peşinde savrulurken, ani bir
uyanışla, yıllarca peşinden koştuğu şeyleri aslında hiçbir zaman istememiş
olduğunu kendisine itiraf etmek zorunda kalabilir. Bu da onu biraz bile olsa daha
kontrollü isteklerin çemberinde tutar. Daha akılcı, daha az hayalperest düşlerin çemberinde.
Bir yaprağın savruluşundan, rüzgarda
delice sallanan bir ağaç aşamasına geçebilir kişi. Rüzgar onun istekleridir.
Ağaç ne olursa olsun sallanacaktır. Fırtına gelirse, yani istekler bir çığ
gibi kasırgalar oluşturursa, kişi çınar bile olsa kökünden sökülebilir. İşte
istekleri arasında hayatta kalmaya çalışan insanın sonsuz çilesi. İşte acıyla
baş etmek zorunda kalanların tek çaresi.
Aynanın içindeki "ben" hiçbir şey istemez. O
aynalara hapistir. Kişi, aynadaki aksine benzemeye çalışmalıdır. Herkes 'mutlu
kalmayı' arıyor. Ancak bilinmelidir ki insan ancak ve ancak sınırlı anlarda mutlu olabilir. Mutlu kalmak yerine mutlu hissetmek öncelendiğinde evreni duyumsamak olası bir hale gelebilir. Zaten mümkün olan tek mutluluk, göz açıp kapayıncaya kadar uçup gidendir.
Son bir söz daha varmış.
"Life is not the amount of breaths you take, it's the moments that take your breath away."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder